Vecdi Arpacıoğlu,
Diyarbakır
DİYARBAKIR FOLKLORUNDA GÜVERCİN
Diyarbakır folklorunda güvercinin müstesna bir yeri vardır.
Diyarbakırda güvercine gögerçin denir. Bunun Moğolca kügercin
den gelme olduğu anlaşılmaktadır. ( 1 ) ( * )
Kale içindeki eski yapıların dış kapı
tokmaklarının bir kısmı güvercini çeşitli görünümleri ile simgeler
şekilde yapılmıştır. Halkın şakşak dediği bu tür kapı
tokmaklarının sekiz çeşidini tespit ettik.
Şehri baştan başa kuşatan surlarda güvercin kabartmaları, çorap,
cicim, heybe ve kilimlerdeki nakışlarda güvercin figürleri görülür.
Güvercin halkın sevgilisidir. Manilerde sevgili güvercine
benzetilmiştir. ;
Sarı çitin çinçini
Öptüm ağzın içini
Dün gece nerde idin
Göynümün gögercini
Acaba güvercine olan bu tutku nereden
kaynaklanmaktadır. Araştırmalarımız bizi şu sonuca götürdü ;
Güvercinin kutsal bir kuş olarak bilinmesi. Haberleşme aracı olarak
kullanıldığı dönemlerde gördüğü hizmetlerin, kuşaktan kuşağa
günümüze dek gelen efsanevi anlatımlarının bir kale- kent olan
Diyarbakırda yaşayan halk üzerinde bıraktığı etki. Ve nihayet
sağlamakta olduğu yarar.
Eski çağlardan beri güvercin kutsal bir kuş olarak bilinir. Asur ve
Babil kraliçesi Semiramisin güvercin yumurtasından oluştuğuna ve
ölürken güvercin şekline dönüştüğüne dair efsaneler mevcuttur. ( 2 )
Eski Ege uygarlıklarında da güvercin, Afroditin kuşu, yani
zürriyetin simgesi sayılmış, dini bir inançla bolluk ve bereket
tanrıçaları kültürüne bağlanmış ( İştar, Afrodit ), çoğu zaman ona,
ruhun kuş şeklinde temessülü gözü ile bakılmıştır. ( 3 )
Tevrata göre güvercin barış sembolüdür. Hazreti Nuh, tufan
sırasında. Suların çekilip çekilmediğini öğrenmek amacı ile
gemisinden bir güvercin uçurur. Güvercin bir süre dolaşır ve ayak
basacak bir bulamadığı için geri döner. Yedi gün sonra güvercini
yeniden uçurur. Güvercin bu seferinde ağzında bir zeytin dalı ile
gemiye gelir. Suların çekilmeye başladığı anlaşılır. Nuhun gemisi
Cudi ( Ağrı, Ararat ) dağında karaya ulaşır. Böylece tanrı
insanlarla barışmış, bu haberi getiren güvercin ise barış sembolü
sayılmıştır. Bu sembol bu gün de kullanılmaktadır. ( 4 ) Nuh
gemisinin güvercini Sümer efsanelerinde de mevcuttur.
Hıristiyanlıkta, güvercin insanlara kardeşçe yaşama duygusunu,
barışı, gönül sevincini götüren ve cennette mutluluğu, sevgiyi
taşıyan kutsal bir kuş olarak bilinir ve sevilir. Büyük sportif
yarışmalarda havaya uçurulan güvercinler bu inanışın en güzel
örneklerindendir. ( 5) Müslümanlıkta da güvercin kutsal bir kuştur.
Hazreti Muhammetin arkadaşı Ebu Bekir ile beraber Mekkeden
Medineye hicreti sırasında, onları öldürmek kastı ile peşlerine
takılanlardan korunmak için Sevr dağındaki Hira mağarasına
saklanmaları üzerine beliren mucize ilginçtir: Mağaranın çıplak
kayaları arasından ince bir fidan süratle yükselir, dalları kayaları
sarar, yaprakları her tarafı kaplar. Bir örümcek ince ağları ile
mağaranın ağzını örüverir ve bir güvercin hemen burada yuvasını
yapar, yumurtlar, kuluçkaya yatar. Böylece düşmanları onları
bulamaz.
Bir başka inanışa göre güvercin Hazreti Muhammete duyduğu saygıdan
ötürü Kabenin üzerine konmaz ve üzerinden uçmazmış.
Tasavvufta güvercin gönül ve sır ulağıdır. Makamdan makama sır,
gönülden gönüle haber taşır. Her dervişin ruhu uyku sırasında
güvercin kılığına girer. Bütün manevi makamları, gök katlarını,
cennet ülkelerini dolaşır. Ruhlara gerekli mana ışığını getirir. (
6 )Yine bir inanışa göre güvercin her türlü günahtan uzak, suçsuz,
saf bir kuştur. Ölen günahsız insanların ruhu bir güvercin şekline
girerek yer yüzünde uçar.
Diyarbakırda derlediğimiz Kral kızı efsanesi bu inancı yansıtır :
Diyarbakırın Dicle kasabası yolu üzerinde, Maden suyunun aktığı
derin bir vadinin doğu yamacında, çok yükseklere uzayan bir kaya
parçası vardır. Bakıldığında, bu kayaya az aralıklarla ve bir hizada
düzgünce oyulmuş iki pencere görülür. Cephe bir ev manzarası
vermektedir. Bu pencerelere ne yukardan ne aşağıdan varabilmenin
imkanı yoktur. Çok yüksektedir. Halk buraya kral kızının taşı
demektedir. Burada define bulunduğu, leyleklerin bu pencereden girip
içeriden halı ve kilim parçaları çıkardıkları söylenir.
Efsaneye göre bu
bölgenin kralının güzelliği dillere destan bir kızı varmış.
Koyunlarını bu vadide otlatan bir çobana aşık olmuş. Çoban da kızı
sevmiş. Birbirlerini saf ve temiz bir aşkla seviyorlarmış. Bunu
duyan kral kızını bu sevdadan vazgeçirmek için bir çok çarelere baş
vurmuş, çeşitli denemeler yapmış, fakat kızını bu sevdadan bir türlü
vazgeçiremeyince, kızı buraya hapsetmiş. Ertesi günü seher zamanı
nöbetçiler bir beyaz güvercinin gelerek pencerelerden birine
konduğunu, içerden de bir başka güvercinin diğer pencereye uçtuğunu,
sonra her iki güvercinin birlikte havalanarak kaybolduklarını
görmüşler. Aramalara rağmen ne kız ne de çoban bulunabilmiş.
Güvercin M.Ö 3000 yıllarından I. Dünya savaşı
sonlarına dek haberleşme aracı olarak kullanılmıştır. Bu tür
güvercinlere posta güvercini denilir. Güvercinlerin yön bulma ve
çok uzak mesafelerden yuvaya dönme yetenekleri şaşırtıcı derecede
gelişmiştir. Süratleri ortalama 60 km.dir. Kötü hava şartlarında
bile 100, 150 metre yüksekten uçarlar. İyi yetiştirilmiş bir
güvercinin 100 km. hızla durmadan 15 saat uçtuğu ve 1500 km.lik yolu
aldığı görülmüştür. ( 7 ) Bazı kaynaklarda açıklandığına göre saatte
200 km. sürat yapan güvercinler de vardır ( 8 )
Posta güvercinleri henüz bir aylık palaz halindeyken özel bir
eğitime alınarak yetiştirilirdi. Çift olarak uçurulur. Ulaştırılacak
haber küçücük bir tüp içinde hayvanın ayağına ya da sırtına
bağlanırdı.
Diyarbakın folklorunu derleme çalışmalarım 1938 1942 yılları
arasında olmuştur. O tarihlerde şehrin en ünlü kuşçusu, 83
yaşlarında bulunan Kuşbaz Mehmet Ağa ( Kuşbaz Kör Müho ) idi. Ondan
aldığım bilgilere göre, Diyarbakırda Mendel prensiplerine
dayanılarak ıslah edilip üretilen kendine özgü güvercin türleri ki
bunlara biraz sonra değineceğiz içinde posta güvercinlerinin özel
bir yeri ve değeri varmış. Ünlü kuşbazlar arasında yapılan güvercin
yarışmalarının başında, güvercinleri Palo, Harput, Eğil, Atak,
Meyyafarıkin ( Silvan ) , Mardin kalelerinden uçurmak gelirmiş.
Kimin güvercini daha önce yuvasına dönerse ona para armağanı
verilirmiş. 1910 yılı sonbaharında yapılan bir yarışmada
Meyyafafıkin kalesinde uçurulan 10 kuşbaza ait 20 çift güvercin
arasında kendi güvercinleri 35 dakikada yuvalarına dönmek sureti ile
birinciliği almışlar. Kendisine ödül olarak 5 altın verilmiş.
Vecdi Arpacıoğlu,
Diyarbakır
Burada tarihi bir gerçeğe değinmek
istiyorum :
Diyarbakırın, bölgenin ilk uygar ahalisi sayılan ve M.Ö 3000
yıllarında bölgeye egemen olan Hurriler ve Mitanniler zamanından
beri bir kent - kale olduğu bilinmektedir. Roma imparatoru II.
Costantiusun buyruğu ile 349 yılında, kentin kale dışında kalan
bölümleri de surlarla çevrilerek kale genişletilmiştir. 367
375 yılları arasında bu surların batı kesimi yıktırılarak daha
geniş bir alanı kapsayan bugünkü surlar inşa olunmuştur. Zamanla
kente egemen olan uluslarca surlar onarılarak sağlamlığı
günümüze dek korunmuştur. Diyarbakır bölgenin en büyük ve en
güçlü kale kenti idi. ( 9 ) Sözü geçen bütün kaleler idari
yönden buraya bağlı bulunuyorlardı. Savaş zamanında diğer
kalelerden yardım istemek başta olmak üzere bütün haberleşmeler
bu posta güvercinleri aracılığı ile yürütülüyordu. En sıkışık en
kritik dönemlerde bu güvercinlerin getirdiği haberler, kenti
savunanlara büyük bir cesaret ve dayanma gücü vermiştir.
Kuşaktan kuşağa intikal ederek günümüze kadar gelen ve tarihi
gerçeklerle dolu bulunan efsaneleşmiş bir olayı örnek olarak arz
etmek istiyorum :
Akkoyunlu devletinin çökmesi üzerine Diyarbakır ve çevresi 1507
tarihinden itibaren Şah İsmail idaresine geçmişti. Halk bu
idareden memnun değildi. Sünni olan halkın kızılbaş İranlıların
yönetiminde yaşaması olanaksızdı. Yavuz Sultan Selim ile Şah
İsmail arasında yapılan Çaldıran savaşına Diyarbakır valisi
Ustaclu Mehmet Handa ordusuyla katılmıştı. Bu savaşta Şah
İsmail ve orduları büyük bir yenilgiye uğratıldılar. Ustaclu
Mehmet Handa ölenler arasında idi. Bunu fırsat bilen Diyarbakır
halkı ayaklandı. Şaha bağlı olanlar kale dışına atıldı, bir
kısmı da yok edildi. Diyarbakır ve çevresinin Osmanlı birliğine
katılması ve bunun gerçekleştirilmesi için de büyük bilim ve
devlet adamı Bitlisli İdrisin aracılığı ile kararlaştırıldı. Bu
ayaklanmayı haber alan Şah İsmail, Yavuzun orduları ile
Çaldırandan ayrılmasından sonra Diyarbakırın yeniden fethi
için matul Mehmet Hanın kardeşi Karahan komutasında büyük bir
ordu gönderdi. İran ordusu şehri kuşattı. Kuşatma ve savaş bir
yıldan fazla sürdü. Halk büyük bir cesaret ve kahramanlıkla
kenti savunuyordu. Ancak kuşatmanın uzun sürmesi, kıtlık ve
hastalıkların başlaması, zayiatın çokluğu, güvercinler aracılığı
ile yapılan muhaberelerden müspet bir sonuç alınamaması, halkın
moralini bozmuş, teslim olma düşüncesinde olanlar gittikçe
çoğalmaya başlamışlardı. Bu tartışmaların yapılmakta olduğu bir
gün okla yaralanmış bir güvercinin muhabere kulesine düştüğü
görüldü. Bitlisli İdristen gelen haberde, Bıyıklı Mehmet Paşa
komutasında büyük bir Osmanlı ordusunun hareket eylediği,
Diyarbakırlı Yiğit Ahmet idaresinde bir kuvvetin iki gün sonra
kale önünde olacağı, Urfa Kapısından şehre girmek için
kuşatmayı yarmaya çalışacağı, kendisine yardımcı olunması
bildiriliyordu. Bu haber halka yeni bir güç verdi. Gerekli
tertibat alındı. İki gün sonra Yiğit Ahmet kuvvetleri kuşatmayı
yarıp Urfa Kapısından şehre girmeyi başardılar. Bir süre sonra
Bıyıklı Mehmet Paşa ordularının yaklaşmakta olduğunu öğrenen
Karahan kuşatmayı bırakarak Sincar dağlarına çekilmek zorunda
kaldı. 10 Eylül 1515te Osmanlı ordusu şehre girdi. Kale
burçları bayraklarla süslenmiş, kale kapıları açılmış, halk
büyük bir sevinç ve gösteri ile orduyu karşılamış, böylece
Diyarbakır ve çevresi kendi arzusu ve isteği ile Osmanlı Türk
birliğine katılmış oldu. Bir güvercin canı pahasına şehrin
Kızılbaş İranlılara teslimini önlemiş, bu mutlu sonucu sağlamada
etken olmuştu. Bu katılış her yılın 10 Eylülünde başlayan
ve günlerce süren çeşitli şenlik ve gösterilerle kutlanıyordu.
Bu kutlama şenlikleri 20. Yüzyılın başlarına değin
süregelmiştir. I. Dünya savaşının bütün yurdu saran perişanlığı
arasında bu güzel gelenek de unutuldu. Bu şenliklerde çeşitli
güvercin yarışmalarının yapıldığı, en iyi cins güvercin
üretenlere armağanlar verildiği bilinmektedir. ( 10 )
Vecdi Arpacıoğlu,
Diyarbakır
Diyarbakırın kendine özgü güvercin
türleri :
Diyarbakırda güvercin meraklıları ki bunlara kuşbaz
denilir çok eski tarihlerden beri Mendel prensiplerine
dayanarak yaptıkları deneyler sonunda Diyarbakıra özgü ve
dört ana grupta toplanan 23 tür güvercin üretimini
başarmışlardır.
Birinci gruba giren güvercinlere
göksüağ ( göksüak ) ismi verilmiştir. Bunlar da renklerine
göre altı çeşittir. Siyahına Atlas, sarısına Narinci,
kırmızısına Ciğeri, gök rengi olanına Gökela, kül rengi
olanına Kürenk, zeytin renginde olanına Zeytuni denilmiştir.
Bunlardan Atlas ve Zeytuninin ayakları tüysüz, boğazlarının
altından göğüslerine kadar uzanan bir dizi püskül vardır.
Diğerlerinin ayakları kendi renginden tüylü, boyun ve
göğüsleri muntazam bir kolye gibi beyaz, başları kenküllü (
kaküllü ) dür. Yanaklarında benk tabir edilen zülüfler
görülür. Gökela ile Kürenkin kanatlarının üstünde kendi
renginin koyusundan ( V ) şeklinde bir atkı bulunur. Buna
şeftali derler. Tırnak ve gagaların beyaz oluşu bu gruba
giren güvercinlerin ortak yanlarıdır.
Saydığımız bu özelliklerin birinden yoksun olan, gerdanı
dar, kanatlarında beyazlık bulunan, kakülleri veya
göğüslerindeki püskülleri düzenli olmayan güvercinler soylu
sayılmazlar. Bunlar değersizdir. Bunlara Habeş derler.
İkinci grubun adı Ketmedir. Bunlar
da renklerine göre altı çeşide ayrılmıştır. Siyahına
Ketmeatlas, sarısına Bozak, kırmızısına Ketmeciğeri, gök
rengi olanına Ketmegökela, kül rengi olanına Ketmekürenk,
zeytin rengi olanına da ketmeyusufi denilmiştir. Hepsinin
kuyrukları ve kanatlarında telek tabir edilen baştaki en
uzun tüyleri beyazdır. Hepsinin kakülü ( kenkülü ) vardır ve
kendi renginden olmalıdır. Gaga ile göz arasında bulunan ve
küpe adı verilen kısmın beyaz olması, yine kendi renginden
küçük bir üçgenin gaga ile göz arasını süslemesi gereklidir.
Bunlardan Ketmekürenk ile Ketmegökelanın ayakları tüylü
başları püskülsüzdür. Diğerlerinin ayakları tüysüz, başları
püsküllüdür. Püsküllerin boğaz altından itibaren iki helezon
biçiminde aşağıda birleşerek göğüs kemiği üstüne gelmeleri
lazımdır.
Üçüncü grubun adı İçağlıdır.
Siyahına Zengi, sarısına Tahini, kırmızısına Gümüşkuyruk,
gökrengi olanına Kara, kül rengi olanına Miski, zeytin
renginde olanına da Yusufi denilmiştir. Hepsinin rengi
parlak, kanatlarındaki şeftali ( şivtelli ) kendi renginin
koyusundan oluşmuştur. Hepsi kepezli yani kaküllüdür. Tahini
ile Gümüşkuyruk hariç, diğerlerinin göğüsleri püsküllüdür.
Tümünün kuyrukları beyazdır.
Dördüncü grubun adı Kızılbaşdır.
Siyahına Karabaş, sarısına Sarıbaş, kırmızısına Kızılbaş,
gök renginde olanına Mavibaş, zeytin rengi olanına
Zeytunibaş adı verilmiştir. Bu grubun kül rengini elde
edememişlerdir. Hepsi kaküllü, zülüfleri, ve kanatlarından
4, 5 tanesinin ucu, kuyruk kısmı kırmızıdır. Başları kakülle
beraber boğazına kadar miğferlidir. Gövde beyaz, diğer
kısımlar kendi rengindendir.
Daha önce de değindiğimiz gibi kendisinde bulunması gereken
özelliklerden birinden yoksun olan güvercin değersiz
sayılır.
Bu dört gruba giren güvercinlere Urfa
ve diğer civar illerde Diyarbakırlı adı verilmiştir. Gazi
Orman Çiftliğindeki Hayvanat bahçesinde Diyarbakır cinsi
diye kayıtları yapılmıştır. ( ** ) Bunların dışında çeşitli
renklerde ayakları paçalı taklacı güvercinler de vardır.
Ayrıca Nemsavi adı verilen bir tür güvercin vardır ki çok
renkli olup tavus kuşunun kuyruk açması ve duruşu gibi
hareket eder.
Vecdi Arpacıoğlu,
Diyarbakır
Güvercinlerin çok ilginç bir
yaşantısı vardır. Güvercinler tek eşlilik düzeni
içersinde yaşarlar ve birbirlerine sadık çiftlerdir.
Hayatları boyunca erkek ve dişi birbirinden ayrılmazlar.
Eşlerinden biri ölürse ötekinin yeni bir eş kabul etmesi
için aradan uzun bir sürenin geçmesi gerekir. Dişi
genellikle iki yumurta yumurtlar yumurtaları lekesiz
beyaz ve koyu sarı renktedir. Kuluçka zamanı erkek ve
dişi kuluçkaya nöbetleşe oturur. Sabahtan öğleye kadar
kuluçka nöbeti ananın, öğleden sonra da babanındır.
Kuluçka süresi 17 18 gündür. Yavrular tüysüz ve
gözleri kapalı doğar. Güvercin sütü ile beslenir. Bu
eşsiz madde ebeveynlerin kursağının zarı tarafından
salgılanır ve yavruların ağzına püskürtülür. Yavrular 3
4 haftadan sonra, ana ve babalarının yardımı olmadan
besinini sağlamaya koyulur. 3 4 ay içinde palazlanarak
çiftleşme yeteneği kazanır. Erkek çiftleşmek için dişiyi
kovalamaya başladığında buna tride düşmüştür denir.
Trid zamanında şatır kuşların dişisi nereye konarsa
erkeği de peşinden gider, başka zamanlarda katiyen
gitmez.
Güvercinlerin bir özelliği de su
içerken diğer kuşlar gibi başlarını kaldırmazlar, suyu
bir çekişte içerler.
Kendilerine yem olarak buğday,
darı, mısır darısı verilir. En çok mercimeği severler.
Güvercinler yemlenmek ve sulanmak için avluya çıkarılır.
Avluya Diyarbakırda Havuş derler.
Güvercinler günde iki kez
uçurulur. İlki kuşluk vakti, ikincisi ikindi zamanı
yapılır. Sıcakta ve karanlıkta güvercin uçurulmaz.
Güvercinler küme halinde uçarlar. Bu kümeler, diğer
kuşçulara ait kümelerle havada birleşerek tek küme
olurlar. İniş zamanı her kuşçu kendi kuşlarını kümesine
indirebilmek için ıslık çalar ve onlara elindeki
güvercini göstererek dama atar. Bu suretle güvercinler
kümelere ayrılarak her küme kendi damına iner. Kümeye
katılarak gelen yabancı güvercin varsa, damdan avluya
inmesini temin için, avluya yem atar, kendi güvercinleri
yem için inerken yabancı güvercin de onlara katılırsa
baltama ile tutmaya çalışır. Güvercin inmeyip uçarsa,
kuşçu ucu bezli (çaputlu) sırıkla güvercinleri yeniden
uçurur. Yabancı güvercinin yeniden kümeye katılarak
birlikte inmesini sağlamaya çalışır. Kümeye katılmayan
kuşlara şatırkuş derler. Kuşçular yakaladıkları
yabancı kuşları sahibine iade etmezler. Güvercinin
kanatları çekilir veya kesilir, yahut bağlanır. Uzun
süre uçurulmaz, böylece eve alışması sağlanmış olur.
Hangi kuşçu başkasının güvercinlerinden indirip
yakalarsa başarılı ve kazançlı sayılır.
Kuşçular arasında çeşitli
güvercin yarışmaları yapılmaktadır. Bunlardan birkaç
örnek verelim :
Bir tek şatır güvercin yabancı kuşlarla birlikte bir
sepete konularak uzak bir mesafeden salıverilir. Küme
halindeki güvercinler toplu halde kendi kümeslerine
dönerken bu tek yabancı güvercin onlardan ayrılarak
evine giderse yarışı kazanmış olur. Katıldığı küme ile
birlikte giderse sahibi yarışı kaybetmiş olur ve koşulan
şeyi öder.
Kararlaştırılan uzak bir mesafeye gidilir. Her yarışçı
kendi güvercinini orada salıverir. Kimin güvercini daha
çabuk evine dönerse yarışı o güvercinin sahibi kazanmış
olur.
Kuşçulardan biri bir sepet içersine kararlaştırılan
miktarda güvercin koyarak diğer kuşçunun evine gider. Ev
sahibi kuşçu da güvercinlerinin bir kısmını avluya
çıkarır, bir kısmını dama uçurur, bir tanesini de eline
alır. Sepetteki güvercinler salıverilir. Eğer bunlar ev
sahibinin avluda, damda bulunan güvercinlerine
karışmadan uçup kendi evlerine dönerlerse ev sahibi
kuşçu yarışı kaybetmiş olur. ( 11 )
Bir de yabani güvercinler vardır
ki bunlara boran denilir. Bunlar koğa adı verilen
gübrelerinden ve çok lezzetli olan etlerinden
yararlanmak için Dicle vadisi üzerindeki köylerde
yapılan boranhanelerde beslenir. ( 12 )
Boranhaneler genellikle üç bölümden oluşur. Her bölümde
sıra sıra ufak ancak güvercinlerin rahatlıkla girip
çıkabilecekleri büyüklükte pencereler vardır. İç
bölümlere lüle denilir. Lüleler belli aralıklarla üst
üste yapılır. Her lülenin içinde güvercinlerin tünemesi
için basamaklar yapılmıştır. Üç bölümlü bir boranhanede
üç lüle ve üç basamak var demektir. Boranhanelerin bütün
iç duvarlarına kazıklar çakılır ve bunlara söğüt
dalından özel olarak yaptırılmış kulplu sepetler asılır.
Üç bölümlü bir boranhanede yaklaşık olarak 1500 sepet
bulunur. Güvercinlere yalnız kışın, ortalığın karlarla
örtülü olduğu günlerde yem verilir. Yem olarak da pirinç
zivanı denilen darijan otunun ufak ve parlak olan
tohumu, ak ve kızıl darı ile karıştırılarak verilir.
Gübreleri yılda bir defa nisan ayında toplanır. Üç
bölümlü bir boranhaneden yılda 8 10 ton gübre alınır.
Dicle kıyılarının iriliği ile dünyaya ün salmış
karpuzları bu güvercin gübresiyle büyür, olgunlaşır.
Boranların eti de çok lezzetlidir. Bu nedenle güvercin
dünyanın bir çok yerinde en çok avlanan kuşlardan
olmuştur. Bazı ülkelerde güvercin sırf eti için
üretilir. Güvercin hakkında en eski kayıt, İsadan üç
bin yıl önceki bir Mısır firavununun yiyecek listesinde
adının geçmesidir. Diyarbakır boranhanelerinde yetişen
güvercinlerin etlerinin lezzeti dünyaya ün salmıştır.
1612de şehrimize gelen Polanyalı Simeon
seyahatnamesinde Diyarbakırlılar için şöyle der: ...
yemek hususunda da cömert olan bu insanlar, Lehistan
hariç, İstanbul ve Halepte dahi görmediğim bir surette
mükellef sofralar kurarlar ve çok lezzetli yemekler
ikram ederler. Çeşitli kebaplar, börekler ve diğer
pahalı yemeklerle beraber ikram edilen koyu ve tatlı
Ergani şarabından bir bardaktan fazla içemezsiniz.
Tokatın paçası, Halepin mıklası ve Harputun çakıl
ekmeği gibi Amidin de ( Diyarbakır ) güvercin kebabı
meşhurdur. ( 13 )
1680de Diyarbakıra gelen
Tavernier ise 1682de yayınladığı kitabında şunları
yazar: ... Diyarbakır toprağı çok verimli olup ekmeği
ve şarabı nefistir. Burada yenilen et başka bir yerde
bulunmaz. Bilhassa burada yenilen güvercin, büyüklük ve
tat olarak Avrupadakileri çok geride bırakır. ( 14 )
Güvercinlerle ilgili değimler :
Aşıktora : Dişisine sevdalı güvercin.
Ayaktökme : Ayakları çıplak olan güvercin türünde
dirsekten parmağa doğru uzanan kısa tüyler.
Baltama : Saplı bir kasnağa geçirilmiş file.
Çoloğ : Güvercinin kanatlarından birinin yarım felç
olması.
Dimdik : Gaga.
Dökmek : Yarışa katılan güvercinleri müştereken
salıvermek.
Emişmek : Dişi güvercinin gagasını erkek güvercinin
gagasının içine geçirerek başını sallaması durumu.
Ferah : Fazla öten güvercin.
Fülfül : Uçamayan idmansız güvercin.
Halta : Gaga altının beyaz olması.
Haşhaş : Çok öten güvercine denilir.
Hıre : Yaşıtından daha ufak yapıda olan güvercin.
İçağ : Güvercindeki kuyruk sayılarının miktarı.
Kenkül : Kakül.
Kevrane : Çok yaşlı güvercin.
Kızma : Bir yaşında olup henüz çiftleşmemiş güvercin.
Kösnemek : Dişi güvercinin çiftleşmek arzusu ile erkek
güvercine sürtünmesi.
Kuboy : Karmakarışık renkli güvercin.
Kudoş : Kaküllü güvercinlerde bir taraftaki burmanın
eksik olması hali.
Kuyruk kapağı : Vücut renginden ayrı bir rengin sırttan
itibaren kuyruğa doğru uzanan kısmı.
Kulupoto güvercin : Kanat ve kuyruğu yolunmuş güvercin.
Lepir : Kanadı yeni çıkan güvercin.
Onluk : Havadaki güvercinlere gösterilen güvercinin
çırpınması hali.
Pampalı : Ayağı tüylü güvercin.
Pin : Kümes.
Sakat : Yumurtlamayan güvercin.
Serpme : Vücut rengindeki tüylerin göğüs kısmı tüylerine
karışmış olması hali. Daha çok göğsüağ türündeki
güvercinler için kullanılır.
Şatır : Evini, kümesini çok iyi bilen tanıyan güvercin.
Tek suvama : Güvercinin bir tarafının diğer tarafından
daha benekli olması.
Trid : Erkek güvercinin dişisini yumurtlama esnasında
gagalayarak etrafında dolaşması hali.
Tor : Ağ, file.
Tülek : Tüy değişimi.
Yava : Evini, yuvasını tanımayan acemi güvercin.
Yeke : Birkaç defa yumurtlamış güvercin.
Yuvakızdırmak : Erkek ve dişi güvercinin yuvada
sevişmesi.
YAZAN :
Şevket Beysanoğlu
DERLEYEN :
Yavuz İşçen / Ankara / Şubat 2003
NOTLAR :
1 ) Meydan Larousse c.5, s.463
2 ) Hayat Ansiklopedisi, c.4, s.1813 İstanbul 1933 ;
Meydan Larousse c.11, s.170
3 ) Türk Ansiklopedisi c.18, s.236 ; Hayat Ansiklopedisi
c.4, s.1813
4 ) Türk Ansiklopedisi, c.18, s.236
5 ) Ali Esat Bozyiğit Halk şiirimizde güvercin TFA
c.17, s.8033
6 ) Meydan Larousse c.5, s.464
7 ) Hayvanlar Ansiklopedisi, Hayat yayınları, İstanbul
1966, s.367 ; Türk Ansiklopedisi c.18, s.236
8 ) Meydan Larousse c.5, s.464
9 ) Geniş bilgi için bakınız : Şevket Beysanoğlu,
Kısaltılmış Diyarbakır Tarihi ve Abideleri İstanbul
1962 s.3, s.23 vd.
10 ) Bu bilgilerin bir bölümü 1945te 85 yaşında ölen
rahmetli Kuşbaz Mehmet Ağadan almıştım. Sonra uzun
yıllar belediye reisliği yapmış ve 102 yaşında ölen
rahmetli Hüseyin Uluğ ile, I. Dönem Diyarbakır
milletvekillerinden rahmetli Mustafa Akif Tütenkin (
1875 1952 ) verdiği bilgilerle son şeklini aldı.
11 ) Bu bilgiler 1943de Kuşbaz Mehmet Ağadan
derlenmiş, Ziraat Y. Müh. Esat Cemiloğlunun Diyarbakır
Kuşları ( Güvercin ) isimli araştırması ile
karşılaştırılmış, Ziraat Y. Müh. Orhan Ortaçın
kontrolünden geçerek bu son şeklini almıştır.
12 ) Boranhaneler merkeze bağlı Kadıköy, Sımmaki,
Şarabi, Tilalo, Tılgaz, Çarıklı, Hacıis, Daraklı,
Patrik, Sirimi, Akımı, Gavuriğik, Derimte, Havar,
Ayngevr, Kabi, Karabaş, köylerinde vardır. Toplam 283
boranhane bulunduğu saptanmıştır.
13 ) Hrand D. Andreasyon Polanyalı Simeonun
Seyahatnamesi İst. 1964 s.99
14 ) Tavernier, Les Six voyages en Turquie, Paris 1682,
s.245
DERLEYENİN
NOTU :
Yukarıdaki yazı Türk Folklor Araştırmaları Dergisinde
1979 yılında sayı 359 ve 360da iki bölüm halinde
yayınlanmıştır. Yazının yayınlanma tarihi 1979 olmakla
birlikte araştırmanın yapıldığı dönem 1938 ve 1942
yılları arasıdır. Bu yıllarda dönemin en eski kuşçuları
ile yapılan söyleşilerden elde edilen bilgiler, Osmanlı
İmparatorluğunun son dönemleri ve Cumhuriyetin ilk
yıllarında bölgedeki kuşçuluk hakkında önemli bir belge
niteliğindedir. Yazı, aslına tamamen sadık kalınarak
aktarılmıştır. Sadece yazıda parantez içinde yıldız
işareti ile belirtilen iki konu derleyenin ilavesi
olarak aşağıya verilmiştir.
(*) Güvercin kelimesinin Moğolcadan gelme olduğu
bilgisine, Meydan Larousse ve Pars Tuğracının Okyanus
adlı sözlüğünde de rastlanmaktadır. Kanımca bu bilgi
doğru değildir. Güvercin kelimesi, Türkçe gök
kelimesinin bir türevi olarak günümüze kadar gelmiştir.
Eski Uygur metinlerinde rastladığımız Kökürçkün ve
köğürçün kelimeleri, gök kelimesi üzerine Türkçede
başka örneklerini de gördüğümüz şekilde ek yığılması
sonucu oluşmuş kelimelerdir. Bu durum kelimenin aslının
Türkçe kökenli olduğunu göstermektedir.
( ** ) Ankara Atatürk Orman Çiftliğinde bulunan
hayvanat bahçesinde bugün bu kuşlardan bir tane dahi
bulunmamaktadır. |