BROOKLYN GÜVERCİN SAVAŞLARI

Brooklyn semalarında güvercin savaşları bütün hızıyla devam ediyor. Yazın sonları artık, hava koşulları dört dörtlük. En azından Broadway Güvercin Dükkanından duyduklarımız böyle. Rick bayağı güvercin kaybetti dün akşam ama bir kaç tane de indirdi. Mikey artı 12 ile bitirdi günü. Herkes sayıyor. Güvercinlerin bacaklarındaki bilezikler nereden geldiklerini hemen belli ediyor. Altın rengi bilezik kuşun Dream Team II'den yakalandığını işaret ediyor. Kuşlardan biri Broadway ve Doğu Flushing kavşağındaki Big Bob'dan gelme. Bir diğeri Halsey caddesinden Chico'nun kuşu. Birisi de ta Bronx'dan Pepi ve oğlunun.
 

Güvercin dükkanı Bedford-Stuyvesant ve Doğu Bushwick mahalleleri arasında. J subway treni gürüldüyor yukarıdan, konuşanları cümlelerinin ortasında durdurup bekletecek kadar ses getiriyor, gıcık gidererek boğazlarını temizleyip, ellerindeki soğuk şişelerden birer yudum aldıktan sonra bıraktıkları yerden devam ediyorlar. Dükkanın ortaklarından Joey Scott, tarihi Econoline minibüsünü dükkanın önüne park edip elinde, içinde iki tane, biri erkek biri dişi, irice beyaz güvercin, kafesle dükkana giriyor. Bruce, yaşlıca bir zenci beyefendi, mavi şapkasıyla arkasından geliyor. Joey kasadan biraz para alıp kuşlar için Bruce'a veriyor. Bruce kuşları artık tutmak istemiyormuş. Öyle ki; Bruce salmalarının tamamından vazgeçmiş; Meksika’ya gittiği tatilinden geri geldiğinde artık güvercin beslemek için çok yaşlandığına kara vermiş.

“Dokuz yaşından beri kuş besliyorum,” der Bruce. “52'yim şimdi. 50 kiloluk yem torbalarını taşıyamıyorum artık, merdivenlerden in çık.” Kafesteki kuşları işaret eder. “Bunlar çok kart, uçamazlar ötekileriyle. Ne yapacağımı bilemedim. Yumurtladılar, ama yerim yok. Yumurtalar kırıldı.” Kafasını sallar sağdan sola. “Geçti benim zamanım.”

Cowboy şapkalı birisi sorar, “Salmaların fotoğraflarını çektin mi? Ne kadar hatıra var, ha?”

“Dokuz yaşından beri salmalar oradaydı,” Bruce cevapladı. “Hepsini söktüm.”

“Peki, ne yapacaksın bundan sonra?”

“Bunu değil,” Kuşlara bakarak. Onlar artık Joey’nin.

Joey kuşları dükkanda yada tavuk pazarında elinden çıkaracak. Arka odada asıl güvercin salmasından ayrı duracaklar şimdilik. Dükkanda büyükçe bir salma yapısı var: 4 - 5 metre yüksekliğinde iki katlı bir yapı, alt katta içlerinde yüzlerce kırmızı yada siyah çizgili beyaz güvercinlerin bulunduğu 4 ayrı salma var. Salmaların üç kenarı 2 metre yükseklikte raflarla kaplı, her raf bir güvercin boyu kadar. Yerde gezinmedikleri zaman, kuşlar genelde raflarda tüneklemeyi seçiyor. Yukarı katta bir seri daha salmalar var. Joey bu kısımları tatile giden güvercin yetiştiricilerine kiralıyor. Arka duvarda büyükçe bir vantilatör tembelce dönüyor. Küçücük tüy parçacıkları kar taneleri gibi havada süzülüyor.

Balıkçı şapkası giymiş bir çocuk, “Çok güzel kuşlar vardı filoların içinde.”diyor.

Rico, Puerto Rican bayrağı işlenmiş gömleğiyle, hızla konuşmaya başlar, “Yolun sonu burası. Onlara her şeyin burada bittiğini göstereceğiz!”

“Hem kaybedeceksin hem de indireceksin.”

Rico ellerini gökyüzüne kaldırır. “Her şey olabilir, yavrum benim!”

Joey kafasını öğle yemeğinden kaldırır, “Aynen. Görmeliydin dün akşam. Savaş alanı gibiydi ortalık. Her salma yıkıldı. Gökyüzü kuşla dolmuştu.”

Broadway Güvercin Dükkanını Joey ve kardeşi Mikey Scott ortak olarak çalıştırıyorlar. Mikey zamanının büyük kısmını New Jersey'deki sandviç dükkanını çalıştırarak geçiriyor. Joey her sabah kot pantolon ve T-shirt'ü kısa saçlarına uygun bir şekilde Güvercin Dükkanına gelir ve işletmesiyle ilgilenir. Akşam üzerleri küçük kardeşi Mikey gelir, kuşları iyi seçtiğinden, yakalanan veya dükkana getirilen kuşlardan hangilerinin tutulması gerektiğine karar verir. Bazı aileler nesilden nesile itfaiyeci, polis veya doktor olur. Joey ve kardeşi için bu nesilden nesile geçen şey kuşçuluk olmuş. İtalyan dedelerine babasından kalmış bu tutku Joeyle kardeşinin babasını atlamış ama ikisini damarlarında ortaya çıkmıştır. Mikey 2 yaşından beri güvercinlere bakıyordu ama Joey yeni başladı bu işe — 10 yıl önce.

Güvercin ve İnsanoğlu arasındaki ilişki bunun yanında çok daha eski. Columbidae ailesinde 300 den fazla güvercin ve kumru çeşidi mevcut. Evcil güvercinlerin atası orijini Kuzey Afrika'dan İran'a, oradan da İrlanda'ya uzanan Columbia Livia dır (kaya güvercini). Güvercinler bir nevi günümüzün telefon yazılı mesajlarının tarihteki çevirisi olmuşlardır.  Eski Mısırlılar kerpiçten dam üstlerine güvercin evleri yapmışlardır ve güvercinlerinin taşıyabilmesi için özel bir kağıt üretmişlerdir.  İ.Ö 776 yılındaki ilk olimpiyatlarına her atlet kendi köyünden güvercinleriyle gelmişti. Kazandıklarında bu güvercinleriyle memleketlerine en kısa zamanda haberi ulaştırabilmişlerdi.

Çoğu kişi güvercinlerin en parlak dönemlerini savaşlarla bağdaştırır. Güvercin yıldızlar listesinin başında da 1918 yılında Verdun'daki faaliyetleriyle bilinen Cher Ami yer alır. Cher Ami uçuşuna başladığı bölgede göğsünden bir Alman kurşunuyla vurulduğu halde, mesaj kapsülü kopmak üzere olan bacağında ince bir kas parçasından sallanarak 40 kilometre uçup Amerikan genel komutanlığını bulmuş. Mesajda şunlar yazılı: 276.4' paralel yoldayız. Kendi topçularımızın yaylım ateşi altındayız. Tanrı aşkına ateşi kesin. 194 Amerikalı askerin hayatını kurtaran Cher Ami'ye Croix de Guerre madalyası layık görülmüş.

Bir güvercinin böyle kusursuz bir geri dönüşü yapmasını sağlayan nedir? Century Magazini'nin yazarlarından E.S. Starr, 1886 yılındaki makalelerinden birinde şöyle demiş: “Keskin görüş yeteneği ve olağanüstü hafızasını güçlü zekası ile yönetip, kusursuz fiziği ile olası kılarak doğal içgüdüsüne - yuvasına olan aşkına - cevap veriyor.”

Joey ve arkadaşlarının Brooklyn semalarında oynadıkları oyunda bu zeka seviyesi üstüne kurulu. Güvercin savaşı sadece mesafe için yapılan bir yarış değil. O tür kuşlar zaten kullanılmıyor bile. Bu savaş, geçmişte İtalya'nın Modena şehrinde yapılan Triganieri (kaybeden yetiştiricinin bütün kuşlarının imha edildiği bir müsabakaydı) ve tarihten hala günümüze kadar devam etmiş Türkiye'nin Urfa şehrindeki müsabakalarının (500’den fazla filonun her yıl katıldığı) riskleri biraz daha düşük olan bir varyetesi. Brooklyn güvercin savaşları bir nevi hayal gazino. Bu gazinoda oynamak için, yetiştirici salmasındaki kuşların tamamını veya bir bölümünü uçurur. Kuşlar havada filo olarak dolaşırken diğer yetiştiricilerin filolarıyla karşılaşır. İlginç ve karmaşık bir dans ortaya çıkar. Filolar bir birine karışır. Kimse yukarıda kuşların arasında ne tür bir diyalog geçtiğini bilemez. Belki de kuşlar bir birlerine; “Naber? Nasıl uçuyorum ama? Beğendin mi? Bizim mekanı bir görmelisin. Acayip manzara var. Bizle gel sana nerede olduğunu gösteririz.” diyordur.  Belli bir zaman sonra filolar salmalarına yönelirler, bazıları bir kaç eksik bazıları bir kaç fazla. Yakalanan kuşun talihi yakalandığı salmanın sahibine bağlı tamamen. Salmada tutulup yeni filosuyla eğitime başlayabileceği gibi fidye karşılığı geri de verilebilir. Yetiştirici bir akşamda filosunun yarısını kaybedebilir, aynı zamanda bir başka yetiştirici bir o kadar kuş indirebilir. Kuşlar böyle kaybedilip böyle kazanılıyor.
 

Joey güvercinlerden gelen gelirini takviye etmek için dükkanda başka evcil hayvan malzemeleri de satıyor —köpek tasmaları, bit pire ilaçları ve akvaryumlar gibi— fakat güvercinler dışında başka bir hayvan satışı olmuyor. Bu tür malzemeler dükkanın ön kısmında sanki güvercin dünyasıyla diğer hayvanlar alemi arasındaki görünmez bir sınır varmış gibi ayrı tutuluyor. Akvaryum için acemi paketi arayan bir bayan gelir dükkana.

“Balık satmıyorum, ne demek?”

“Balık yok burada.”

“Nereden bulacağım o zaman ?”

“Belki başka dükkanlarda vardır.”

“Tamam, şimdi hatırladım: Murder (cinayet) caddesinde bulurum her halde,” bayan kendi kendisine mırıldanır, dükkandan çıkarken, büyük olasılık Myrter caddesine doğru gidecektir.

Arka odada, George bir takım kuşu baştan aşağı süzüyor. 18 kuşluk filosunu büyütmek için Williamsburg köprüsünü bisikletle geçip geldi. Manhattan'da Alphabet City'de bir apartman komplexinin 11. katındaki penceresi gökyüzüyle salmaya dönüştürülmüş dolabı arasında kapı görevini üstlenmiş.

“Eğittiğim gibi dışarı uçacaklar sonra da doğrudan içeri girecekler. Öyle damda oturacak kuş istemem. Öyle tünekleyen kuşu da anında elimden çıkarırım.”

Joey açıklar, “Kuşlardan birisi gidip sokağın karşısında dama atar. Öteki kuşlar ona bakıp ‘Ben niye uçuyorum?’ der. Bir bakarsın, bütün filo orada demleniyor. Böyle bir şey görmeyeceksin. Tünekledi mi ver birine.”

Joey çalan telefona cevap vermek üzereyken içeri üç tane kapı gibi adam girer. Birisi emekli polis. Her birinin elinde kağıt poşete sarılı bir içecek.

“Kuşlarımı indirmişsin, 50 tane kaybettim” der, yarım şaka.

“Rick gibi, dün akşam?” Joey sorar. “Aynen, Rick belki 60, 70, belki yüz tane kaçırdı, 30 kadar da indirdi. Bazılarını birader indirdi. Her salma birazını aldı.”

Herkes şimdi arka odada. Emekli polis yan gözle salmaları süzüyor, Joey'e bakması için emanet edilen postaları izliyor. Arkadaşlarıyla birlikte içeceklerini yudumlarken elinde yem dolu konserve kutusuyla salmaya giren Joey'i isliyorlar. Joey salmaya girer girmez bütün kuşlar yere iniyor.

“30 kadar filo vardı dün akşam havada.” der Joey. “Birisi salmasını kaldırdı. Anında iki salma filo gönderdi. Kuşlar karman çorman oldu. Bunu gören herkes kuş kaldırdı. Herkes bir birini vurmaya çalıştı.”

Emekli polisle arkadaşları bir süre kalıp bir şey almadan ayrıldılar.

Telefon çalıyor ama Joey gelen bir müşteriyi görünce cevaplamaz. Gözlüklerinin üstüne güneş gözlüğü takmış yaşlı hanım köpek şampuanı arıyor ama hangisinin iyi olduğunu bilmiyor.

“Ahh, o köpeği zıbartmalıyım aslında,” diye sızlanır teyze.

Telefon yine çalar. Joey teyzeyle konuşuyor. Telefonun hemen üst kısmında duvarda yerel salmaların fotoğrafları asılı. Bazıları dev gibi, neredeyse damın tamamını kaplıyor. Birisi sarıya boyanmış, yep yeni bir taxi gibi. Bir çift damızlık kuşun fotoğrafı da asılı duvarda. Fotoğrafların bazıları dükkanı ziyaret eden kuşçulara ait. Birisinde Mike Tyson dükkanın ortasında diğer kuşçular çevresinde poz veriyor.

Kapatma zamanı yaklaşıyor. Joey kafasına toz maskesini takıp yemlikleri doldurmaya başlıyor. Arka oda kanat sesleriyle doldu. Kuşlar salmaların tabanını kaplıyor, bir birlerinin üstüne basarak yem yemeye çalışıyor. Bu görüntüyü görünce Hitchcock'un kuşlardaki korku yaratıcı potansiyeli nasıl gördüğünü anlıyorum: Gagaların ve tırnakların keskinliğine bakınca kuşların bu kapasitelerinin farkında olmadıklarını düşünüyorum. Joey salmada yanlız. Gulliver gibi görünüyor içerde. Ayaklarının dibinde büyük bir uğultu var - bir kaç yüz kuş olmalı orada. Bunlar uçurduğu kuşlar bile değil.

“Biraderle beraber bin in üstünde kuşumuz var. Bir günde 150 kuş kaybedebilirim.  Ertesi gün birader 150 tane kaybeder. Ama, kaybedersin, indirirsin.  Sonuçta eşitlersin.”

Sulukları doldurup kuşlardan bazılarını daha büyük bir salmaya atar. Ardından ışıkları söndürür.

“Hadi, gidelim.”

Saat neredeyse altı, yaz güneşi bulutların arasında kaybolmuş bir vaziyette. Manzaralar göz alabildiğince. Manhattan'ın silueti ufukta asılı duruyor. Williamsburg Savings Bankasının yalnız, küçük silueti hemen solumuzda. Damın sağ tarafında Evergreens Mezarlığı var. Çatısında salmanın bulunduğu apartman binası mezarlığa doğru yükselen tepenin üstünde.

“Oradaki ağaçlara bak,” diye seslenir Joey. “Dalları öyle eğildiğinde rüzgar kuşları yorar. Bugün millet bayağı kuş kaybedecek.”

Tito katılır. “Yüksekteyiz burada biz. O kuşları indirmemiz için rüzgarın bu tarafa esmesi lazım, anlayacağın.”

Tito binanın sahibi olan Joey ve Mikey'in kuşlarına bakan kişi. Apartmanda kapıcı olarak yaşar ve her gün gelip kuşları uçurur. Salmadaki kuşlar, bacakları yeşil künyelerle işaretli, kuşçular arasında Pet Shop kuşları olarak bilinir. Öteki salmaların her birinin kendine özgü renkte künyeleri var. Tito bana yakalanan kuşlardan çıkartılmış rengarenk künyelerle dolu büyükçe bir kavanozu gösteriyor.

“12 yaşından beri kuş beslerim,” der Tito. “50 yaşımdayım şimdi.”

Manhattan'ı işaret eder. “Bak.” Ardından başka bir yönü gösterir. “Bak.” Hemen ardından başka bir yöne. “Bak. Bak.”

Acemi gözle ilk bakışta filoları bulmak zor, bir süre sonra orta yükseklikte koşuşturan siyah noktalar belirmeye başlıyor. Siyah noktalar hep beraber, sağa sola, sanki bağlı oldukları görünmeyen bir iple çekiliyormuş gibi, dönüyorlar. Bu akşam bayağı salma yıktı filolarını gökyüzüne. Yarım düzine filo olmalı havada.  Filolar yükselip beyaz bulutların önüne gelince daha kolay görülür hale geldi. Arada bir, güneş belli bir yerden ışıldayınca, kanatlar ışığı yakalıyor ve filolar beyaz beyaz ışıldıyor. Salmalarının olduğu çatının çevresinde dönüyorlar ama arada bir rüzgarın geldiği yöne göre veya kafalarının estiği gibi değişik yönlere doğru sıkı daireler çizerek açılıyorlar. Buradan bakınca her biri bir tornado gibi görünüyor.

“Bulutlara bak,” diyor Tito. “Yaklaşık 200 kuş var orada. Hadi, uçun bakayım, uçun. Bu tarafa doğru. Bu tarafa.”

“Kimin filosu o?” Joey soruyor.

“O Kızılderili Joe’nun. Onlarda Rick’in. Şu Outlaw Mikey’nin. Oradakilerde Swappy’nin.”

Pet Shop filosu hala çatı kenarındaki asfalt kaplı kısa duvarda tünekliyor. Bildiğiniz, her gün gördüğünüz kuşlar değil bunlar. Renkleri genelde siyah veya kırmızı çizikli beyaz. Normal güvercinlere göre daha ince ve kaslı bir yapıları var. Sokak güvercinleri gibi aceleci değiller — uçmalarını gerektirecek bir neden olana kadar uçmuyorlar.  Aşağıdan gürültülü bir motorsiklet grubu geçiyor, kuşlardan tık yok.

“Ben gençken,” Tito geçmişi hatırlar, “Coney adasına, Maspeth, şehir merkezine, taa Kennedy havaalanına kadar giden kuşlarım vardı. İyi eğittin mi geri gelirler. Öyle filoyu yapmak yıllarını alıyor insanın.”

Dolaplardan birini açıp yemleri gösteriyor.

“Sarımsak tozu veriyorum bunlara. Kanı temizler. Mineraller ve vitaminlerde var. Buğday öz yağı. Grit yumurtalarının daha sağlam olmasını sağlar. Bazen Parathyphus hastalığına yakalanırlar. Şu gördüğün aşıyı yaparım ona karşı. Şunu gördün mü? Kan için demir solüsyonu. Hipodromda yarış atlarına verilenin aynısı.”

Şişeleri dolaba koyup bir dürbün çıkarıp gökyüzüne bakar. Uzakta, filolardan birisi hafiften yaklaşır. “İlerideki salmalar indiremezse, bu tarafa geçtiklerinde kırarız o filoyu.”

Diğer tarafa dönüp dürbünle iki mil uzaklıktaki başka bir filoya bakar.

“Bu sporda, bilmen gereken, eğitim. Ne kadar mesafeye kadar açılabilirsin, rüzgar kuzeyden gelirse, güneyden, doğudan, batıdan, fark etmez. Yuvalarına geri gelirler. Beraberlerinde başkalarını da getirirler.”

Dürbünü boynuna asıp bir sigara alır. Yakar ve içerken gözlerini kısar. Gökyüzünü tarıyor. Rüzgar hızlandı, ağaçların üst kısımları dalgalanmaya başladı. Güneş çıktı, bir an, yeniden bulutların arkasına saklandı.

Bir anda Pet Shop filosu gökyüzüne fışkırıyor.

Çeviri: Uğur Kurt GÜRSU

Makale ve fotoğraflar için Konundrum Engine Literary Review'in editörü ve The Morning News yazarı Sayın Pitchaya Sudbandhat'a TGYB adına teşekkürlerimizi sunarız.